Tökezlediğim yol incinir bazen içimde
Göremem bilemem ama
Hesap etmeden duramam,
Bir adım sonramı dahi.
Sorsanız ne de severim bu halimi.
Böyle böyle geçip gidiyorum kendimden.
Gün bitti mi de,
Tereddütlü zaferler diziyorum bir bir
Tüm gece balkonumun demirlerinden
Göğe uzanan.
Onlarla yerde buluyorum tüm hayallerimi,
Hayal?
Kaldığı kadarıyla.
Bir furya da yalnızlık ekiyorum bu gece
Ve hiçbir gecenin sabahına
Paklayamadım isiyle hataların hatalarımı.
Derken larvamın renklerine kayıyor gözüm
Bulaşan isler içime varacak diye
Sabahı ediyorum yine.
Böyle geceleri
Biriktire biriktire heybemde
Arındım serdeki tüm heyecanlardan.
Hiçleşerek çıktığım,
Kaçıncı kapıdan, Kaçıncı dönüşüm?
Kaçıncı eşiğin hatırına uzamış yolum?
Varmayı bilmediğimden sormam
Her eşik yeni yolların habercisidir
Yola ad sormayı bilmem ben
Varacak adresi olanlarındır isimler.
Soluklandığım eşikten geriye dönüp
Şehre dalıyorum son kez
Prangaları öylesine eskimiş ki
Kendi ruhunu dahi zor tutuyor
Ölmediğine bir şahit dâhi istemez
Öylesine ölgün,
Yitmiş bir eski hikaye artık
Ruhun kara gölgesi süzülüyor yalnızca
Ona da diyecek tek söz bulamaz kimse
Tüm varlığıyla sarıp sarmalıyor şehri
Sarmalamak?
Fazla ince.
Boğuyor.
Belki daha yerinde. Belki.
Yalnız nefretim fazla aksetmiş olur
Onun da bir mahsuru yok sanıyorum
Bu kendi sularımı akıttığım alemde.
Tabi gölge dediysem de
Bildiğimiz gölgelerden değil
Üzerine düştüğü zihni zehirleyen cinsten.
Ne garip
Neden böyle demeye varmadan
Gelen seslere dönüyorum yüzümü.
Tam da burda anlıyorum.
Bir ses, bir görüntü, bir çağırış
Eşikten hızla geçirten.